%40
Odrin'in Laneti İsmail Savaş
Teknik Bilgiler
Stok Kodu
9786052010716
Boyut
13.50x19.50
Sayfa Sayısı
208
Basım Yeri
İstanbul
Baskı
1
Basım Tarihi
2020-05
Kapak Türü
Ciltsiz
Kağıt Türü
2. Hamur
Dili
Türkçe

Odrin'in Laneti

Yayınevi : Kuzgun Kitap
15,00TL
9,00TL
%40
Satışta değil
9786052010716
832792
Odrin'in Laneti
Odrin'in Laneti
9.00

İnsan için kendi ihtirasından daha büyük bir düşmanı yoktur.Diğer bütün düşmanlarının mucidi de yine kendi ihtirasıdır.Bu tutkulara yenik düşenlerin bedel ödediği bir dünya.İki akademisyenin geçmişte yaşadıklarıgençlik aşklarının bedeli; gün yüzüne çıkan acı gerçek.Kurbanları ise genç bedenler.Tarihte ‘Getae' diye bilinen bölgede yapılanbir kazı çalışması.Uluslararası tarihi eser kaçakçılarının güç savaşları.Yolculuğu Sofya'da başlayan,Edirne'de son bulan küçük altın heykelcik“Odrin'in”heyecan yüklü bir serüveni.

Yeraltında harbe hazır bekleyen iblis ordularının cümbür cemaat halaya başlamasıyla ayağının altında ki toprakta beşik gibi sallanmaya başladı.İsrafil, sura üflemiş gibi zaman ve mekân birden ters yüz oldu. Gökyüzünü sığırcıklar kapladı. Kuşlar kanat çırpışlarıyla batan güneşi uğurluyor ve günışığının bulutlarda kalan eflatun şekerini aralarında pay ediyorlardı ki sığırcıklar apansızın kayboldular. Ortalığı yoğun bir toz bulutu kapladı. Yükselen tozlar yoğunlaşarak dans eden bir balerin suretine dönüştüler. Düşsel suretin dansıydı bu.

Vakit kaybetmeksizin, insanlık kadar eski bir ayini başlattı.“İhanetin bedelini ödeyeceksiniz?”diye bağırmaya başladı. Ağzından çıkan salyalar etrafa saçılırken ruhunun kulağındaölüm tanrısı Hades'in sesini duydu. “İhanetler affedilemez,” dedi insandan çok daha kötü ve merhametsiz mitolojik tanrı.

O da tutkunun ve aşkın insanı getirip bıraktığı son kapıda, öldürme arzusundaydı. Artık buradan dönüş yoktu. Sunağın bir köşesine bıraktığı heykelciği eline aldı. Ölüm tanrısının sözünü dinledi. Ve bütün gücüyle kadının ve erkeğin başına vurdu. Sonra buz kırarcasına şehvetle bir daha, bir daha vurdu. Vurdukça hıncını alamadı. Kadının ve erkeğin kafatası tamamen dağılana kadar vurmaya devam etti. Müze bahçesi güneş kızılına döndü.Kızıldan ziyade bu bir alacakaranlık çöküşüydü.Kurbanların başından kopan kemik ve et parçaları etrafa saçıldı. O anlarda görüntü renksizleşti, renksizlik korku vaktidir. Korktu, korkuyla hışımla,kaçarken acıyla öyle bir çığlık attı ki ağaçlar rükuya durdu, mermer sütunlar devrilecek gibi oldu.Kıyamet provası gibi yoğun ve korkunç bir hikâyeydi bu.

  • Açıklama
    • İnsan için kendi ihtirasından daha büyük bir düşmanı yoktur.Diğer bütün düşmanlarının mucidi de yine kendi ihtirasıdır.Bu tutkulara yenik düşenlerin bedel ödediği bir dünya.İki akademisyenin geçmişte yaşadıklarıgençlik aşklarının bedeli; gün yüzüne çıkan acı gerçek.Kurbanları ise genç bedenler.Tarihte ‘Getae' diye bilinen bölgede yapılanbir kazı çalışması.Uluslararası tarihi eser kaçakçılarının güç savaşları.Yolculuğu Sofya'da başlayan,Edirne'de son bulan küçük altın heykelcik“Odrin'in”heyecan yüklü bir serüveni.

      Yeraltında harbe hazır bekleyen iblis ordularının cümbür cemaat halaya başlamasıyla ayağının altında ki toprakta beşik gibi sallanmaya başladı.İsrafil, sura üflemiş gibi zaman ve mekân birden ters yüz oldu. Gökyüzünü sığırcıklar kapladı. Kuşlar kanat çırpışlarıyla batan güneşi uğurluyor ve günışığının bulutlarda kalan eflatun şekerini aralarında pay ediyorlardı ki sığırcıklar apansızın kayboldular. Ortalığı yoğun bir toz bulutu kapladı. Yükselen tozlar yoğunlaşarak dans eden bir balerin suretine dönüştüler. Düşsel suretin dansıydı bu.

      Vakit kaybetmeksizin, insanlık kadar eski bir ayini başlattı.“İhanetin bedelini ödeyeceksiniz?”diye bağırmaya başladı. Ağzından çıkan salyalar etrafa saçılırken ruhunun kulağındaölüm tanrısı Hades'in sesini duydu. “İhanetler affedilemez,” dedi insandan çok daha kötü ve merhametsiz mitolojik tanrı.

      O da tutkunun ve aşkın insanı getirip bıraktığı son kapıda, öldürme arzusundaydı. Artık buradan dönüş yoktu. Sunağın bir köşesine bıraktığı heykelciği eline aldı. Ölüm tanrısının sözünü dinledi. Ve bütün gücüyle kadının ve erkeğin başına vurdu. Sonra buz kırarcasına şehvetle bir daha, bir daha vurdu. Vurdukça hıncını alamadı. Kadının ve erkeğin kafatası tamamen dağılana kadar vurmaya devam etti. Müze bahçesi güneş kızılına döndü.Kızıldan ziyade bu bir alacakaranlık çöküşüydü.Kurbanların başından kopan kemik ve et parçaları etrafa saçıldı. O anlarda görüntü renksizleşti, renksizlik korku vaktidir. Korktu, korkuyla hışımla,kaçarken acıyla öyle bir çığlık attı ki ağaçlar rükuya durdu, mermer sütunlar devrilecek gibi oldu.Kıyamet provası gibi yoğun ve korkunç bir hikâyeydi bu.

  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.
Kapat