Teknik Bilgiler
Stok Kodu
9789759064273
Boyut
135-210
Sayfa Sayısı
310
Basım Yeri
İstanbul
Baskı
1
Basım Tarihi
2005
Kapak Türü
Karton
Kağıt Türü
2. Hamur
Dili
Türkçe

Çanakkale Rüzgarı

Yayınevi : Goa Basım Yayın
13,75TL
Satışta değil
9789759064273
395249
Çanakkale Rüzgarı
Çanakkale Rüzgarı
13.75
Çanakkale'de geceleri gökyüzü, sim ile işlenmiş bir siyah kadife kaftandır. İnsan, kolunu yukarı kaldırdığında sanki eli bir yıldız denizine dalar; parmakları Büyük Ayı'ya, Venüs'e, Andromeda'ya dokunur.

Çanakkale'nin şarap rengi denizi hırçındır, öfkelidir, şehvetlidir. Yunuslar kıkırdar, sardalyeler yelkovan kuşu gibi uçar orada. "Gel buraya," der dalgalar, "gel buluşalım, gel kavuşalım, gel açılalım."

Çanakkale rüzgârı öyle bir rüzgârdır ki, esti mi eser... coştu mu coşar... katar önüne o koca kanatlı bulutları, savurur da savurur... Çınarların, meşelerin, dutların tarçın rengi yaprakları bir hazan seli olur, akar gider eriye eriye...

Çanakkale'nin bir şarkısı vardır... Çanakkale'nin bir kederi vardır... Kederi kader, kaderi kederdir Çanakkale'nin.

O gecenin, o denizin, o rüzgârın, o şarkının, o kederin, o kaderin çocuğuydu Bedia. Parmakları yıldızlara ulaştı, aşk uğruna buz gibi sulara daldı, bıraktı kendini rüzgâra. Sürüklendi, sürüklendi... Çanakkale'den Selanik'e, Selanik'ten Auschwitz'e, Auschwitz'den Londra'ya, Londra'dan İstanbul'a ve daha binbir diyara... Onun rüzgârının adı aşktı ve Bedia hep rüzgâra karşı kemanını çaldı...
Belki de Bedia, hiç keman çalmamalıydı...
...Kar durmadan yağıyor, pencere camı buzlandı, Bedia Çanakkale kışlarını düşündü. Her yer bembeyaz, saat kulesinin tepesinden Eskala de Maydos'un basamaklarına kadar. Sokak fenerlerinin sarımsı ışığında Boreas'ın savurduğu tanecikler... Fırınlardan yayılan taptaze ekmek kokuları, ezan sesleri, sinagogdan hafif hafif duyulan bir müzik. Matmazel Hettie, "Dördüncü pozisyon," diyor. Francis Bacon'ın sigarından gri dumanlar yayılıyor, deniz şarap rengi. Haymonay topunu uzatıyor, "Ben gelene kadar kimseye verme, sıkıca tut." Sonra kar taneleri, tıpkı yıldızlar gibi... Cama değer değmez eriyip aşağı doğru akıyorlar. Bir kadın oturuyor vişne çürüğü renginde kadife bir perdenin önünde, kucağında bir tef, ayakları çapraz, udi taksime başlıyor, bir kamyon uzaklaşıyor, bir adam bağırıyor, "Bedia."
  • Açıklama
    • Çanakkale'de geceleri gökyüzü, sim ile işlenmiş bir siyah kadife kaftandır. İnsan, kolunu yukarı kaldırdığında sanki eli bir yıldız denizine dalar; parmakları Büyük Ayı'ya, Venüs'e, Andromeda'ya dokunur.

      Çanakkale'nin şarap rengi denizi hırçındır, öfkelidir, şehvetlidir. Yunuslar kıkırdar, sardalyeler yelkovan kuşu gibi uçar orada. "Gel buraya," der dalgalar, "gel buluşalım, gel kavuşalım, gel açılalım."

      Çanakkale rüzgârı öyle bir rüzgârdır ki, esti mi eser... coştu mu coşar... katar önüne o koca kanatlı bulutları, savurur da savurur... Çınarların, meşelerin, dutların tarçın rengi yaprakları bir hazan seli olur, akar gider eriye eriye...

      Çanakkale'nin bir şarkısı vardır... Çanakkale'nin bir kederi vardır... Kederi kader, kaderi kederdir Çanakkale'nin.

      O gecenin, o denizin, o rüzgârın, o şarkının, o kederin, o kaderin çocuğuydu Bedia. Parmakları yıldızlara ulaştı, aşk uğruna buz gibi sulara daldı, bıraktı kendini rüzgâra. Sürüklendi, sürüklendi... Çanakkale'den Selanik'e, Selanik'ten Auschwitz'e, Auschwitz'den Londra'ya, Londra'dan İstanbul'a ve daha binbir diyara... Onun rüzgârının adı aşktı ve Bedia hep rüzgâra karşı kemanını çaldı...
      Belki de Bedia, hiç keman çalmamalıydı...
      ...Kar durmadan yağıyor, pencere camı buzlandı, Bedia Çanakkale kışlarını düşündü. Her yer bembeyaz, saat kulesinin tepesinden Eskala de Maydos'un basamaklarına kadar. Sokak fenerlerinin sarımsı ışığında Boreas'ın savurduğu tanecikler... Fırınlardan yayılan taptaze ekmek kokuları, ezan sesleri, sinagogdan hafif hafif duyulan bir müzik. Matmazel Hettie, "Dördüncü pozisyon," diyor. Francis Bacon'ın sigarından gri dumanlar yayılıyor, deniz şarap rengi. Haymonay topunu uzatıyor, "Ben gelene kadar kimseye verme, sıkıca tut." Sonra kar taneleri, tıpkı yıldızlar gibi... Cama değer değmez eriyip aşağı doğru akıyorlar. Bir kadın oturuyor vişne çürüğü renginde kadife bir perdenin önünde, kucağında bir tef, ayakları çapraz, udi taksime başlıyor, bir kamyon uzaklaşıyor, bir adam bağırıyor, "Bedia."
  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.
Kapat