%30
Bruno Bauer ve Karl Marx Zvi Rosen
Teknik Bilgiler
Stok Kodu
9786055513283
Boyut
13.50x19.50
Sayfa Sayısı
471
Basım Yeri
İstanbul
Baskı
1
Basım Tarihi
2012-10
Çeviren
Doğan Barış Kılınç
Kapak Türü
Ciltsiz
Kağıt Türü
2. Hamur
Dili
Türkçe
Orijinal Adı
Bruno Bauer and Karl Marx: The Influence of Bruno Bauer on Marx's Thought

Bruno Bauer ve Karl MarXBruno Bauerin Marxın Düşüncesi Üzerindeki Etkisi

Yazar: Zvi Rosen
Yayınevi : Nota Bene Yayınları
80,00TL
56,00TL
%30
Satışta değil
9786055513283
503499
Bruno Bauer ve Karl MarX
Bruno Bauer ve Karl MarX Bruno Bauerin Marxın Düşüncesi Üzerindeki Etkisi
56.00

Elinizdeki kitap Türkiye literatüründeki iki önemli eksiğin farkına varmak için muazzam ipuçları sunuyor. İlki, Marx'ın entelektüel gelişimi ve onun Hegel ile Genç Hegelciler'e tarihsel referanslarıyla ilgili. Türkiyeli okurun ağırlıklı bir kısmı bu ilişkiyi, Marx'ın Feuerbach ve Hegel'e ilişkin kendi değerlendirmeleri üzerinden okuyor ve -işin ilginç yanı- olduğu gibi kabulleniyor. Aynı durum özellikle Bruno Bauer'e odaklanmış eleştirilerin yoğunlaştığı Kutsal Aile (Eleştirel Eleştirinin Eleştirisi) için de geçerli. Marx bu metinde eski arkadaşı Bauer'e oldukça nükteli ve hakaretamiz ifadelerle, politik bir kopuşu belirginleştirmek amacıyla saldırıyor. Bauer'in teorik konumu hiç bilinmese de, Marx'ın güçlü kalemi okuyanları büyülü biçimde kendi yanında saf tutmaya zorluyor. Lakin büyü, yazarının bilincinde olduğu ama okurunun hiç tanışmadığı tarihsel bir arka planı da yoğun bir sisle perdelemeye başlıyor. Kant'tan başlayıp, Fichte, Schelling, Hegel ve Bauer'in de içinde olduğu Genç Hegelcilerle devam eden Alman Felsefesi geleneği ve onun en yetkin silahı diyalektiğin tarihsel gelişimi görünmez kılındığında Marksist literatürün Türkiye'deki çorak coğrafyası ile karşılaşmak kaçınılmaz oluyor. Bruno Bauer ve Karl Marx bu çorak uzamı yeşillendirmek için kışkırtıcı bir başlangıç. Kitabın önemini bir kat daha arttıran ikinci özelliği ise günümüzle oldukça yakından ilgili; lakin bu önem sadece dikkatli okurun gözlerine açık ve oldukça dolayımlı. Augustinus'tan Thomas Aquinas'a, Anselmus'tan Dun Scotus'a kadar işlenen Hıristiyan teolojisi Spinoza'dan Hegel'e kadar uzanan tarihsel aralıkta da oldukça nitelikli bir rasyonelleştirmeye tabi tutuldu ve elbette Marx ve Feuerbach'ın da dahil olduğu Genç Hegelciler'in din eleştirisi de, bu kuramsal zemin karşısında bir o kadar nitelikli olarak ortaya çıktı. Oysa hakikat ufkunu doğrudan temsil ile kısıtlıyan İslam'ın gündelik ahlaki yükümlülüklere odaklanmış ‘kuramsal' zemini, karşısındaki eleştirinin de kısıtlı ve verimsiz bir biçimde gelişmesine neden oldu. Din ve sosyalizm ilişkisinin revaçta bir tartışma olduğu günümüzde elinizdeki kitap, bu konu üzerine sizi tekrardan düşünmeye zorlayacak. Kitabın unutulmaması gereken bir önemi daha var: Eyüp Ali Kılıçaslan'ın geniş önsözü. Hegel sonrası Marx'a kadar uzanan düşünce iklimini anlayabilmek için Genç Hegelciler'in tarihsel gelişimini sunan metin Türkçe okuyanlar için bir ilk. -Ersin Vedat Elgür-

  • Açıklama
    • Elinizdeki kitap Türkiye literatüründeki iki önemli eksiğin farkına varmak için muazzam ipuçları sunuyor. İlki, Marx'ın entelektüel gelişimi ve onun Hegel ile Genç Hegelciler'e tarihsel referanslarıyla ilgili. Türkiyeli okurun ağırlıklı bir kısmı bu ilişkiyi, Marx'ın Feuerbach ve Hegel'e ilişkin kendi değerlendirmeleri üzerinden okuyor ve -işin ilginç yanı- olduğu gibi kabulleniyor. Aynı durum özellikle Bruno Bauer'e odaklanmış eleştirilerin yoğunlaştığı Kutsal Aile (Eleştirel Eleştirinin Eleştirisi) için de geçerli. Marx bu metinde eski arkadaşı Bauer'e oldukça nükteli ve hakaretamiz ifadelerle, politik bir kopuşu belirginleştirmek amacıyla saldırıyor. Bauer'in teorik konumu hiç bilinmese de, Marx'ın güçlü kalemi okuyanları büyülü biçimde kendi yanında saf tutmaya zorluyor. Lakin büyü, yazarının bilincinde olduğu ama okurunun hiç tanışmadığı tarihsel bir arka planı da yoğun bir sisle perdelemeye başlıyor. Kant'tan başlayıp, Fichte, Schelling, Hegel ve Bauer'in de içinde olduğu Genç Hegelcilerle devam eden Alman Felsefesi geleneği ve onun en yetkin silahı diyalektiğin tarihsel gelişimi görünmez kılındığında Marksist literatürün Türkiye'deki çorak coğrafyası ile karşılaşmak kaçınılmaz oluyor. Bruno Bauer ve Karl Marx bu çorak uzamı yeşillendirmek için kışkırtıcı bir başlangıç. Kitabın önemini bir kat daha arttıran ikinci özelliği ise günümüzle oldukça yakından ilgili; lakin bu önem sadece dikkatli okurun gözlerine açık ve oldukça dolayımlı. Augustinus'tan Thomas Aquinas'a, Anselmus'tan Dun Scotus'a kadar işlenen Hıristiyan teolojisi Spinoza'dan Hegel'e kadar uzanan tarihsel aralıkta da oldukça nitelikli bir rasyonelleştirmeye tabi tutuldu ve elbette Marx ve Feuerbach'ın da dahil olduğu Genç Hegelciler'in din eleştirisi de, bu kuramsal zemin karşısında bir o kadar nitelikli olarak ortaya çıktı. Oysa hakikat ufkunu doğrudan temsil ile kısıtlıyan İslam'ın gündelik ahlaki yükümlülüklere odaklanmış ‘kuramsal' zemini, karşısındaki eleştirinin de kısıtlı ve verimsiz bir biçimde gelişmesine neden oldu. Din ve sosyalizm ilişkisinin revaçta bir tartışma olduğu günümüzde elinizdeki kitap, bu konu üzerine sizi tekrardan düşünmeye zorlayacak. Kitabın unutulmaması gereken bir önemi daha var: Eyüp Ali Kılıçaslan'ın geniş önsözü. Hegel sonrası Marx'a kadar uzanan düşünce iklimini anlayabilmek için Genç Hegelciler'in tarihsel gelişimini sunan metin Türkçe okuyanlar için bir ilk. -Ersin Vedat Elgür-

  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.
Kapat