Tarihin Süzgecinde Mutfak Kültürümüz %15 indirimli Deniz Gürsoy
Teknik Bilgiler
Stok Kodu
9789753298255
Boyut
170-225
Sayfa Sayısı
184
Basım Yeri
İstanbul
Baskı
2
Kapak Türü
Karton
Kağıt Türü
2.Hamur
Dili
Türkçe

Tarihin Süzgecinde Mutfak Kültürümüz

Yazar: Deniz Gürsoy
Yayınevi : Oğlak Yayınları
22,50TL
Satışta değil
9789753298255
518386
Tarihin Süzgecinde Mutfak Kültürümüz
Tarihin Süzgecinde Mutfak Kültürümüz
22.50
Fırıncılar her tür ekmeği pişirip sattıkları gibi, müşterilerin getirdikleri tepsi ve güveçler¬deki yemeği de pişirirlerdi. Her sabah işe gidenler, içinde koyun eti, soğan, nohut bulunan, ağzı iyice kapalı bir güveci fırına getirirlerdi. Bu güveçler bütün gün, sıcak küllerin içinde yan yana durur, müşteriler bu iyi pişmiş yahniyi evlerine götürüp afiyetle yerlerdi. (Bunun gerçekleşmesi için müşterilerin güveçlerini iyi tanıması ya da fırıncının kendi bildiği işaret¬ler koyması gerektiğini kestirmeniz zor değil. Yoksa müşteriler tatsız sürprizlerle karşılaşabilirlerdi.)
Meyhanelerde hem eğlenilir hem de yemek yenirdi. En çok gidilen gezinti yerleri ara¬sında Dicle ve Fıratın kıyılarındaki ve Mecusi şatolarının ya da Hıristiyan manastırlarının müştemilatında (ek binalarında) düzenlenmiş olan kır meyhaneleri sayılabilir. Buralarda ünlü bağları olan rahipler, şaraplarını satarlardı. Bu meyhanelerde her türlü eğlence vardı: Şarkıcı kadınlar, dansözler, flüt çalan kadınlar, çengiler eğlencenin binbir çeşitini yaşatır¬lardı konuklarına. Şarabın yanında ufak kaplar içerisinde biraz şundan biraz bundan atıştırılırdı. Farsça "meze" tatlı, lezzetli, "bî-meze" ise lezzetsiz anlamında olup içki yanında küçük tabaklarla verilen lezzetli yiyeceklerin (meze) adının buradan geldiği söylenir.
()
Yeri geldiğinde, ya o kültürü tam yansıttığı için, ya da ilginç olacağını düşündüğümden bazı tarifleri gizlendiği tarih çekmecelerinden gün ışığına çıkararak kitabı okuyanın denemesine
  • Açıklama
    • Fırıncılar her tür ekmeği pişirip sattıkları gibi, müşterilerin getirdikleri tepsi ve güveçler¬deki yemeği de pişirirlerdi. Her sabah işe gidenler, içinde koyun eti, soğan, nohut bulunan, ağzı iyice kapalı bir güveci fırına getirirlerdi. Bu güveçler bütün gün, sıcak küllerin içinde yan yana durur, müşteriler bu iyi pişmiş yahniyi evlerine götürüp afiyetle yerlerdi. (Bunun gerçekleşmesi için müşterilerin güveçlerini iyi tanıması ya da fırıncının kendi bildiği işaret¬ler koyması gerektiğini kestirmeniz zor değil. Yoksa müşteriler tatsız sürprizlerle karşılaşabilirlerdi.)
      Meyhanelerde hem eğlenilir hem de yemek yenirdi. En çok gidilen gezinti yerleri ara¬sında Dicle ve Fıratın kıyılarındaki ve Mecusi şatolarının ya da Hıristiyan manastırlarının müştemilatında (ek binalarında) düzenlenmiş olan kır meyhaneleri sayılabilir. Buralarda ünlü bağları olan rahipler, şaraplarını satarlardı. Bu meyhanelerde her türlü eğlence vardı: Şarkıcı kadınlar, dansözler, flüt çalan kadınlar, çengiler eğlencenin binbir çeşitini yaşatır¬lardı konuklarına. Şarabın yanında ufak kaplar içerisinde biraz şundan biraz bundan atıştırılırdı. Farsça "meze" tatlı, lezzetli, "bî-meze" ise lezzetsiz anlamında olup içki yanında küçük tabaklarla verilen lezzetli yiyeceklerin (meze) adının buradan geldiği söylenir.
      ()
      Yeri geldiğinde, ya o kültürü tam yansıttığı için, ya da ilginç olacağını düşündüğümden bazı tarifleri gizlendiği tarih çekmecelerinden gün ışığına çıkararak kitabı okuyanın denemesine
  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitaba henüz kimse yorum yapmamıştır.
Kapat